GIRNATA (İlim ve Fikir Hayatı)

Gırnata | Osman Gerçek

İlim ve Fikir Hayatı. Gırnata’da ilim ve fikir hayatının gelişmeye başlaması, şehirleşme süreciyle paralel olarak Zîrîler dönemine rastlar. Zira bu dönemde Gırnata’nın yıldızının parlamasıyla İlbîre eski önemini yitirdi ve bu şehirdeki ilmî faaliyetler çok geçmeden Gırnata’ya taşındı. Bununla beraber Gırnata’nın, mülûkü’t-tavâif dönemi Endülüs’ünün Kurtuba, İşbîliye, Tuleytula, Sarakusta, Dâniye, Belensiye gibi şehirleriyle mukayese edildiğinde ilim ve fikir hayatı açısından daha geride olduğu görülmektedir. Bunda, şehirdeki birikimin yetersizliği kadar Zîrîler’in bedevîlikten henüz tam anlamıyla sıyrılamamış, dolayısıyla da bu tür faaliyetleri gerektiği kadar himaye edememiş olmalarının önemli payı vardır. Bu dönemde büyük camiler birer medrese görevi de üstlendiler. Mâlikî mezhebi fikrî hayat ve halk üzerinde güçlü bir hâkimiyet kurmuştu. Meselâ fakih Ebû İshak el-İlbîrî’nin bir şiiri, 459’da (1066) halkın galeyana gelmesi ve devleti uzun süredir fiilen idare eden yahudilerin iktidardan düşürülmesi için yeterli olmuştu.

Zîrîler dönemi, Gırnata yahudileri için kültürel faaliyet açısından bir altın çağ teşkil eder. Hem Habbûs’a hem Bâdîs’e başvezirlik yapan Samuel b. Nağrîle (İsmâil b. Nağrîle), Gırnata yahudilerinin ve şehirdeki Talmud okulunun reisi olması yanında Talmud âlimi, İbrânîce uzmanı ve şairdi. Arapça’yı ve İslâm ilâhiyatını da çok iyi biliyordu. Gerek kendisi gerekse kendinden sonra başvezir olan oğlu Joseph (Yûsuf), dönemlerinde yahudi kültürünün gelişip serpilmesi için gayret gösteren âlimlere büyük destek verdiler. Aynı dönemde Gırnata dışındaki yahudi kültür merkezleriyle temaslar kuruldu. Bu çabalar sonucunda Gırnata dinî şiirleriyle şöhret bulan Moses ben Ezra, Solomon ben Joseph, Judah ben Tibbon, Saadia ben Maimon, İsaac Hamon, Abraham ben İsaac gibi şairlerin ve Kitâb-ı Mukaddes’in bâtınî tefsiri üzerinde çalışan bilginlerin yetişmesine beşiklik etti.

Murâbıtlar ve Muvahhidler idaresindeki Gırnata’da bir önceki döneme oranla ilmî faaliyetlerde dikkate değer bir gelişme görülür. İbn Atıyye el-Endelüsî (ö. 541/1147), Muhammed b. Ebû Hâlid el-İlbîrî (ö. 602/1206), İbn Semcûn (ö. 608/1211) gibi Mâlikî fıkhını iyi bilen şahsiyetler yetişti. Gırnata, özellikle kıraat ve Arap dili sahalarında Endülüs’ün diğer ilim merkezleriyle yarışır hale geldi ve bu durum ilim tâlipleri için şehri bir cazibe merkezi konumuna getirdi. Meselâ dönemin ünlü âlimlerinden Muhammed b. Ca‘fer el-Belensî el-Ümevî (ö. 586/1190), Lebleli (Niebla) Sâbit b. Muhammed el-Kilaî (ö. 628/1230) ve hemşerisi ünlü seyyah İbn Cübeyr (ö. 614/1217), Kur’an ve Arapça öğrenmek için bir süre Gırnata’da kalmışlardır. Diğer taraftan bu dönemde ilmî faaliyetlerdeki çeşitlilik de artmıştır. Şehirdeki büyük camilerde fıkıh, kıraat ve Arapça’nın yanı sıra hadis, tefsir gibi diğer ilimler de okutuluyordu. İbn Semcûn, Kilaî, Abdülvâhid b. İbrâhim el-Gāfikī (ö. 619/1222) fıkıhta olduğu kadar hadiste de söz sahibi idiler. Endülüs’ün başka şehirlerine mensup birçok âlim Gırnata’ya yerleşmiş, kadı, kâtip veya müderris olarak hizmet vermiştir. Meselâ Sebteli fakih İyâz b. Mûsâ’nın (ö. 544/1149), İşbîliyeli Ebü’l-Velîd İbnü’d-Debbâğ’ın (ö. 546/1151), fakih İbn Zerkūn’un (ö. 586/1190) kadılık, ünlü filozof İbn Tufeyl’in ise kâtiplik yaptığı bilinmektedir. Buna karşılık bir süre Kurtuba Ulucamii’nin imam-hatipliğini deruhte eden İbn Semcûn gibi Gırnata’da yetişip başka merkezlerde görev yapan kimseler de çıkmıştır. Bu arada Abdullah b. Muhammed ed-Darîr (ö. 571/1175) matematikte ve Ahmed b. Dâvûd el-Cüzâmî de (ö. 598/1201) tıpta meşhur olmuşlardır. Mürsiye’nin hıristiyanların eline geçmesinin ardından bir süre Aragon Kralı I. Jacques’ın himayesinde çalışan tabip, matematikçi ve astronom Ebû Bekir Muhammed b. Ahmed el-Mürsî (ö. VII./XIII. yüzyıl sonu) daha sonra Gırnata’ya göç etmiş ve burada çok sayıda öğrenci yetiştirmiştir. Gırnata doğumlu olan ünlü seyyah ve coğrafyacı Ebû Hâmid el-Gırnâtî ile (ö. 565/1169) büyük edip ve seyyah İbn Saîd el-Mağribî de (ö. 685/1286) çalışmalarıyla yalnız Endülüs’e değil bütün İslâm âlemine mal olmuşlardır.

Nasrîler Gırnata’daki ilmî ve kültürel faaliyetleri önemli ölçüde desteklediler. Esasen Nasrî sultanlarının çoğu bizzat ilimle ilgilenmiş kimselerdi. Sultanların ilim severliği diğer idarecileri de etkilemiş, devlet görevlerine bilgili, kültürlü şahsiyetler tayin edilmiştir. Yaşadıkları dönemin en meşhur âlim, edip ve bilge kişileri olarak bilinen İbnü’l-Hakîm er-Rundî (ö. 708/1308), İbnü’l-Ceyyâb (ö. 749/1348), Lisânüddin İbnü’l-Hatîb (ö. 776/1374), İbn Zümrek (ö. 798/1395) bunlardan bazılarıdır. Fikrî hayat üzerinde Mâlikîliğin tesiri önceki dönemlerde olduğu gibi bu dönemde de devam etti. İbnü’l-Hatîb, bundan dolayı Gırnata’da farklı mezhep ve düşünce akımlarının tutunma imkânı bulamadığını ifade etmektedir. Ancak bu dönemde Mâlikîlik de yeni ihtiyaçlar karşısında çözüm üretme esnekliğini gösterebilmiştir.

Nasrîler devrinde önceki dönemlerden farklı olarak tasavvufî düşünce ve hayat Gırnata’ya iyice nüfuz etmiş ve şehrin değişik yerlerinde çok sayıda zâviye yapılmıştır. Esas itibariyle esnaf arasından çıkan mutasavvıf mürşidlerin bir kısmı Gırnatalı olmayıp Semerkant, Tebriz, Horasan ve Konya gibi Doğu İslâm dünyasından gelerek buraya yerleşen kimselerdi. Halk geceleri bu mürşidlerin bulunduğu zâviyelerde toplanır, birlikte Kur’an okunur, büyük mutasavvıfların şiirleri ilâhi şeklinde söylenir, dinî ve ahlâkî sohbetler yapılırdı. I. Yûsuf’un 750 (1349) yılında büyük bir medrese inşa ettirmesine kadar dinî ilimler camilerde okutuluyordu. Bu medresede Gırnatalı âlimlerin yanında Mağribliler de öğretim faaliyetlerine katılmışlardır.

Gırnata’nın hıristiyanların eline geçmesinden sonra çok sayıda âlimin Mağrib’e göç etmesi sebebiyle şehirde kalan müslümanların ilmî seviyesinde büyük bir gerileme yaşandı. Bu arada hıristiyanlaştırma faaliyetleri çerçevesinde Arapça’nın yasaklanması ve bu dilde yazılmış eserlerin toplanıp imha edilmesi Gırnata müslümanlarını daha zor duruma düşürdü. Bu şartlar altında müslümanlar, imanlarını muhafaza etmek ve geçmişleriyle olan ilişkilerini sürdürebilmek için çocuklarına gizlice öğrettikleri Aljamia alfabesiyle daha ziyade dinî bağlılık ve heyecanı sağlam tutmaya yönelik menkıbe ve yarı efsanevî türden çok sayıda küçük hacimli eser meydana getirdiler (bk. ALJAMİA).

[İslam Ansiklopedisi, Gırnata Maddesi, Mehmet ÖZDEMİR]

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GIRNATA (Kültür ve Medeniyet)

Son Başşehir Gırnata'da Endülüs Medeniyetinden Kalan Eserler I (el-Hamrâ Saray Külliyesi )

GIRNATA (Tarih)