GIRNATA (Nüfus ve İçtimaî Hayat)

İKİ TEPE BİR GÖNÜL: GIRNATA | İlim ve Medeniyet

Nüfus ve İçtimaî Hayat. Gırnata’nın nüfusu konusunda ancak Nasrîler dönemiyle ilgili olarak bazı tahminî rakamlar vermek mümkündür. 1311’de Roma’da Papa V. Clement’i ziyaret eden Aragon heyeti şehirde 200.000 kişinin yaşadığını bildirmiştir. Ancak bu rakam oldukça abartılı görünmektedir; çünkü yapılan araştırmalar, XIV. yüzyılda Gırnata’nın 170 hektarlık bir alana yayıldığını ve yaklaşık 50.000 kişilik bir nüfusu barındırdığını göstermektedir. Nasrîler’in hâkimiyetindeki İslâm şehirleri hıristiyanlarca işgal edildikçe buralarda yaşayan halkın büyük çoğunluğu Gırnata’ya göç etmiş ve bu şekilde şehrin nüfusu muhtemelen 100.000’in üzerine çıkmıştır. Bu nüfusuyla XIV ve XV. yüzyıllarda İspanya’nın en kalabalık şehri olan Gırnata Avrupa’nın da en kalabalık birkaç şehrinden biriydi.

   Gırnata’da yaşayan bazı aristokrat Arap aileleri, kabilelerine bağlılıklarını büyük bir gururla muhafaza ediyorlardı. Bunlar arasında Kaysî, Hazrecî, Kahtânî, Ensârî, Cüzâmî, Gassânî ve Ezdî nisbelerini kullananlar çoğunluktaydı. Ancak özellikle XV. yüzyılda gerek aristokrat aileler gerekse halk arasında Endülüs’e ait aile, sülâle ya da şehirlere nisbetle anılmak daha yaygın bir gelenek haline geldi.

   Şehir halkı esas itibariyle “hâssa” ve “âmme” şeklinde iki zümreden teşekkül etmekteydi. Asker ve sivil idarecilerle nüfuzlu aileler hâssayı, geri kalanlar da âmmeyi oluşturmaktaydı. Bu tasnife bir de statüleri kalıcı olmayan harp esirlerini katmak mümkündür. Bu zümreden çok sayıda kimse hürriyetlerine kavuşmalarının ve İslâm’ı benimsemelerinin ardından toplumun diğer kesimlerinin gıpta ettiği görevler üstlenmişlerdir. XIII. yüzyıla kadar Endülüs’ün diğer şehirlerinde olduğu gibi Gırnata’da da daha çok hâssanın konuştuğu fasih Arapça, âmmenin konuştuğu Arapça-Berberî lehçeleri-Latince karışımı melez dil ve yerli halkın dili olan Latince konuşulmaktaydı (geniş bilgi için bk. ENDÜLÜS). XIII. yüzyıldan itibaren İslâm kültürünü daha iyi muhafaza etmek maksadıyla Nasrî yöneticileri fasih Arapça’yı hâkim kılmak için gayret gösterdiler. Bunun sonucunda halkın neredeyse tamamı bu dili rahatça anlar ve konuşur hale geldi.

   Gırnata erkeklerinde sarık kullanımı yaygın değildi; bunu genellikle ulemâ ve yaşlılar kullanırdı. Kadınlar ziynete çok düşkündü. J. Münzer’in verdiği 1494 yılına ait bilgilere göre kadınlar iç elbisesi olarak ketenden yapılmış bir gömlekle bir şalvar (tumman), bunların üzerine de ekonomik seviyelerine göre yün veya ipek bir entari giyerler, sokağa çıkarken de gözleri dışında bütün vücudu kaplayan keten, pamuk yahut ipek bir örtü örtünürlerdi. Matem rengi siyah değil beyazdı. Yine yabancı seyyahların ifadelerine göre Gırnatalılar gerek elbiselerinin gerekse ev eşyalarının temiz olmasına çok dikkat ederlerdi.

   Gırnata’da ramazan ve kurban bayramlarından başka mevlid ve aşure günleri de birer bayram gibi kutlanırdı. Bu kutlamalar camiler, zâviyeler ve ribâtlarla birlikte Elhamra Sarayı’nda da gerçekleştirilirdi. Saraydaki kutlamalar sırasında önce namaz kılınır, Kur’an okunur, ardından şairler günün anlamına uygun şiirler söyler, “şebbâbe” adı verilen ney benzeri mûsiki aletleri eşliğinde müveşşahlar okunur, zikir halkaları kurulur ve en sonunda da yemek yenilirdi. Gırnatalılar’ın bir de “îdü’l-asîr” dedikleri bağ bozumu bayramları vardı.

   Sürekli dış tehdit ve tehlikelere mâruz kaldıkları için Gırnatalılar askerî eğitime büyük önem veriyorlardı. İbnü’l-Hatîb, okul yaşına gelmiş çocuklara Kur’ân-ı Kerîm yanında silâh kullanma hünerlerinin ve savaş taktiklerinin de öğretildiğini bildirmektedir. Ayrıca şehrin bazı meydanlarında halk sürekli askerî eğitimden geçirilir ve bu arada çeşitli savaş oyunları gösterileri yapılırdı.

   Nasrîler dönemine ait bilgiler, Gırnata’da gerek ürün türü gerekse verim açısından çok zengin bir tarım hayatının bulunduğunu göstermektedir. Şehir arazisinin önemli bir bölümü hânedana aitti ve “müstahlas” adıyla anılırdı. İçinde mescidler, küçük hisarlar ve değirmenlerin bulunduğu bu arazileri çiftçiler işletir ve karşılığında mahsulün bir bölümünü alırlardı. Gırnata’ya bağlı 600 köyde ipek böcekçiliği yapılıyor, elde edilen ipeğin büyük bir kısmı şehir halkı tarafından tüketiliyordu. Itriyatçılar el-Mescidü’l-câmi‘in etrafında, giyim eşyası satanlar ise çarşılarda toplanmışlardı. Her mahallede halkın un, et, balık, süt, tereyağı, peynir, zeytin gibi gıda ihtiyacını karşılamaya yönelik dükkânlar vardı; ayrıca seyyar satıcılar bulunuyor, haftada bir defa da pazarlar kuruluyordu.

[İslam Ansiklopedisi, Gırnata Maddesi, Mehmet ÖZDEMİR]

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GIRNATA (Kültür ve Medeniyet)

Son Başşehir Gırnata'da Endülüs Medeniyetinden Kalan Eserler I (el-Hamrâ Saray Külliyesi )

GIRNATA (Tarih)